ZAAFİYET AKLIN YENİK DÜŞMESİDİR
Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

ZAAFİYET AKLIN YENİK DÜŞMESİDİR

30 Ocak 2017 - 20:06

 

Zaaflarına yenik düşen ve zaafları tarafından yönetilen insan kontrolsüz ve tehlikeli bir insandır.

Zaaf nedir? Önce onu tanımlamak gerekir. Zaafı tanımdan ve ne olduğunu bilmeden kendimizi tanıyamayız ve bizim hareketlerimizin nedenini kavrayamayız. Türk Dil Kurumu sözlüğünde zaaf kelimesinin karşılığı olarak, “düşkünlük, irade zayıflığı, eksiklik ve yetersizlik” şeklinde açıklamalar mevcuttur.

Bu kadar açıklama yeterli midir, bilmiyorum. En azından bir fikir veriyor. Biz bu fikri daha da kuvvetlendirmek için zaaf hakkında gelin şöyle bir tanılama yapalım: “Zaaf, insanın kendisini kaptırdığı ve etkisinde kaldığı nefsani arzular ve içinden gelen zararlı duygulardır.” Zaafiyet, esas olarak aklın yenik düşmesidir. Nerede zaaflara göre bir hareket varsa, orada akıl yoktur.

 

“Zaaf zaaf” diyoruz da, “bu zaaf nerededir?” Zaaf, insanın içindedir, ancak neresindedir?

 

İnsanın zaafının nerede olduğunu görmek elbette mümkün değildir. Çünkü, zaaf dışarıdan görünen bir uzuv ya da insanın içerisindeki görünmeyen bir uzuv değildir. Zaafı göremeyiz, ancak hissederiz ya da fark ederiz. Zaafiyet insandaki duygu ve düşüncelerde saklıdır. İşte o duygu ve düşünceleri etraflıca öğrenmek ve araştırmak gerekir. Bir cerrah nasıl ki, ameliyat yaptığı hastanın uzuvlarına neşter atar ve iç uzuvlarını görür, aynı bir cerrah gibi, içimizdeki duygu ve düşüncelere neşter atmak ve bu duygu ve düşünceleri araştırmak gerekir.

 

Zaaflarımızı şundan dolayı araştırmak gerekir. Çünkü, insanın zaafları onu yönetmeye başladı mı, kontrol insandan çıkıyor ve o insan en tehlikeli bir hal alıyor. İşte bundan dolayı zaaflara yenik düşmemek ve onun kontrolüne girmemek için bilmek ve araştırmak gerekir.  yönetiyor.

 

Şunu net olarak ifade etmek gerektir ki, “bazı insanları zaafları yönetiyor.” Zaafları tarafından yönetilen insanlar esasında çok da insan sayılmazlar. Çünkü, zaaf devreye girdiğinde akıl gider. Akıl gittiğinde de insan gider. Zaaflarının esiri olan ve zaafları peşinde koşan insan aklını bir tarafa koymuş ve nefsinin peşine takılmıştır.

 

Hz. Mevlana (ra) der ki; “Allah (cc) melekleri yarattı, onlara akıl verdi. Hayvanları yarattı onlara şehveti verdi. İnsanlara ise hem aklı ve hem şehveti verdi. Aklını kullanan ve şehvetini dizginleyen insan, meleklerden üstündür. Şehvetinin peşinden giden ve aklını kullanmayan  insan hayvanlardan daha aşağıdır.”

 

Evet, zaaflardan en tehlikelisi “şehvet”tir. Şehvet dediğimizde bunun içinde hırs vardır, öfke vardır, gazap vardır, hiddet vardır. Bu sayılan duygu ve düşüncelerin hepsi de insanı aşağılık ve alçak duruma sokan zararlı şeylerdir. Öyle ki, bu durumdaki bir insan, yani zaaflarına esir olan ve şehvetinin peşinde koşan, aklını bir tarafa bırakan insan, insanlıktan çıktığı gibi, hayvan olarak da kalamıyor ve daha da aşağılara iniyor.

 

İnsan şehvetine yenik düşerse, etrafındakilere zulmederse, öfke kusarsa, şiddet uygularsa bunların hepsi de zaaflar tarafından yönetilen insana özgü birer olumsuz durumlardır.

 

Bir insan düşünün tam hayvansal özellikler gösteriyor. Yani, aklını değil de her daim hırsını ve öfkesini gösteriyor. Her daim sert ve şiddet içerisinde davranıyor. Etrafına zulmediyor. İşi gücü hep nefsi ve hep şeytani işler yapıyor. Bu tipteki bir insan, insan olabilir mi? Bu tipteki insan, insan olamayacağı gibi, kontrolsüzdür de.

 

Kontrolsüz arabadan yani gazı olup da freni olmayan arabadan korkarsın da, kontrolsüz insandan neden korkmazsın? Kontrolsüz insan aklının değil zaaflarının peşine takılmış da giden insandır, kork ondan.

 

Kontrolsüz insandan korkulur. Çünkü bu tipteki bir insan (ya da insan görünümlü aşağılık biri) devamlı surette öfkeli, hiddetli, hırs içinde hareket eder. Onun yöneticisi kendisi değildir. İpler başkasının elindedir. İpler zaaflarının elindedir. Zaafları da şeytanın ve nefsinin kontrolüne kaptırmıştır. Zaafları tarafından yönetilen insan kontrolsüz insandır. Nasıl ki kontrolden çıkmış arabanın en sonunda varacağı yer ya bir başka arabayla çarpışmak ya da şarampole yuvarlanmak ise, zaaflarının kontrolüne girmiş bir insanın varacağı yer de aynıdır. Bir gün bir yardan aşağıya yuvarlanır ya da bir sert cisme çarpar da mahvolur gider.

 

Bu kötü duruma ve bu berbat akıbete düşmemek için ne gerektir? Aklımızı ve fikrimizi kullanmamız gerektir. Zaaflar aklımızı kapatmasın, zaaflar aklımızı kullanmamıza engel olmasın.

 

Gelin hep birlikte aklımızı kullanalım ve huzuru bulalım.  Bunun için şu silsileyle hareket edelim:

 

"İman öncedir, ihlas ondan sonra gelir.

Salih amel öncedir, ilim ondan sonra gelir.

Doğruluk öncedir, iyilik ondan sonra gelir.

Takva öncedir, ibadet ondan sonra gelir.

Muhabbet öncedir, samimiyet ondan sonra gelir.

Sabır öncedir, şükür ondan sonra gelir.

Akıl öncedir, şuur ondan sonra gelir.

Ahlak öncedir, güven ondan sonra gelir.

Kendini bilmek öncedir, huzur ondan sonra gelir."

 

Evet, “kendini bilmek” ile “huzur” arasında sarsılmaz ve kuvvetli bir bağ var, ona işaret ettim.  Zaaflarının peşinde koşmayan ve zaaflarını dizginleyen insan kendini bilen ve huzurlu insandır. Zaaflarının peşinde giden ve nefsinin emrine giren insan da huzursuz insandır.

 

Allah (cc) bizleri zaaflarının peşinde koşan kontrolsüz insanlardan ebeden korusun ve onlardan en uzak eylesin. Bu Dünya’da ve Ahirette onlarla bizi asla karşılaştırmasın. Onlarla yan yana getirmesin ve bizi onlarla aynı ortamda bulundurmasın.

 

Rabbim bizi aklını kullanan ve aklıyla hareket eden kullarından eylesin. Amin.

 

Ve bizleri şuurlu eylesin. İslamî şuur içerisinde akıl ve ahlak sahibi eylesin. Amin.

Ahmet SANDAL

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar

https://www.alexa.com/siteinfo