Eğitim tarihimizin en önemli dönemeçlerinden birisi de Köy Enstitüleri’dir.Rahmetli babam da Haruniye’ye okumak için gitmiş ancak babası bağ bahçe ve harmanı bahane ederek onu geri almış. O’nun içinde okuma aşkı ölene dek sürdü. Bu aşktan olacak ki hemen bütün çocuklarına okuma imkânı sundu. Bunun için de ırgatlık yaptı bir ömür. Zor işlerin adamı oldu. Çalışmaktan öldü. Mekânı cennet olsun…
\r\n\r\nKöy Enstitüsü mezunlarından birisi de şehrimizde yaşamaktadır, hepimizin tanıdığı, yazar, düşünür, düşündürür, duayen ve entelektüele bir isim Mustafa Okumuş… O’nu tanıyanlar bu yazıyı O’nu hayal ederek okusunlar.
\r\n\r\nYar. Doç. Dr. Metin Erten Hocam da o yılları anlattı. Konuyu gündeme taşıdı. İçinde bulunduğumuz ksır döngülü eğitimle kıyas yapmamız için, “nerede hata yaptık” diye, dikiz aynasından geriye bakmak istedim. Bazen acımasızca eleştirdiğimiz eğitim sistemleri için biraz daha insaflı olmamız gerektiğini düşündüm. Her sistem insana bağlıdır. En mükemmel sistemler bile yaramaz, beceriksiz adamların elinde en kötü çalışırlar. Sonuçları yıkıcı olur. Kısacası adam olmayan yer adam olmaz.
\r\n\r\n 74 yıl önce 17 Nisan 1940 tarihinde, Cumhuriyet Tarihimizin en önemli aydınlanma hamlelerinden biri olan Köy Enstitülerinin kuruluşu kabul edildi. Ancak, kuruluş fikri ve hikâyesi Atatürk’e kadar uzanır.
\r\n Kurtuluş savaşı sonrasında vatandaşların sadece %3-4 'ünün okuma yazması vardı. Neredeyse tüm Anadolu okulsuz ve öğretmensizdi. Halkın %80'i köylerde yaşıyordu. Atatürk ilk defa Köy Enstitülerinin kurulmasını önerdi ve askerliğini çavuş olarak yapmış erlerden köy öğretmeni yetiştirilip köylerine öğretmen olarak gönderilmesini uygulamaya geçirdi.
\r\n 17.04.1940 tarihinde, dönemin Başbakanı İsmet İnönü tarafından Köy Enstitülerinin kuruluşu resmi olarak gerçekleştirildi.
\r\n Köy enstitüsünü bitiren bir öğretmen sadece bir ilkokul öğretmeni olmuyor aynı zamanda ziraat, sağlık, duvarcılık, demircilik, terzilik, balıkçılık, arıcılık, bağcılık ve marangozluk konularını da uygulamalı olarak öğreniyordu. Enstitülerin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarını gittiği köyde köylülerin işbirliği ile inşa ediyordu.
\r\n Köy enstitülerinden mezun olan öğretmenlere yetiştirildikleri branşa ve gönderilecekleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Öğretmenler köylülerin de yardımıyla köy okulunu inşa ediyor ve köylülere hem modern tarım tekniklerini hem de okuma yazmayı ve hatta müzik aletleri çalmayı öğretiyordu.
\r\n Dönemin Milli Eğitim Bakanlığı , dünya klasiklerini Türkçeye tercüme ettirmişti. Köy enstitüleri öğrencilerinin bu romanları okumaları teşvik ediliyordu. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entellektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Aşık Veysel bile, köy enstitülerinde müzik derslerinde öğrencilere bağlama çalmasını öğretiyordu.
\r\n 1945 li yıllardan sonra Amerikan yardımları gündeme gelince, Köy Enstitülerindeki sistemin Sovyet sistemine benzediği iddiaları bilinçli olarak ortalarda dolaşmaya başladı. Köy Enstitülerinin, komünistlerin yetiştiği yuvalar olduğu söylenerek saldırı kampanyaları başlatıldı.
\r\n Hatta, TBMM bütçe görüşmelerinde bir muhalif milletvekili “Köylere giden enstitü mezunları kendilerini birer Atatürk zannediyorlar “ demesi üzerine dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, “Bu çocukların her birinin birer Atatürk olması temenni edilir “ şeklinde cevap vermişti.
\r\n Ve sonuçta ABD , “Truman Yardımı” kapsamında Türkiye’ye yardım etmesinin şartı olarak bu okulların kapatılmasını açıkça talep etti. Cumhuriyetimizin varoluş serüvenin ve aydınlanmamızın en önemli parçalarından biri olan Köy Enstitüleri, resmi kuruluşundan 14 yıl sonra, 1954 yılında kapatıldı.
\r\n 14 yıl önce çok sevdiği Anadolu toprağına verdiğimiz FAKİR BAYKURT, Köy Enstitüleri"nin yetiştirdiği sayısız memleket ve insan sevdalısı yazardan sadece biriydi.
\r\n"Benim yazma yöntemim "Katılımcılık" olarak özetlenebilir. Köylümün yaşamını da öyle yazdım" diyen Fakir Baykurt , Köy Enstitülerini;
\r\n"... Klasiklerin en iyi okuru enstitülü gençlerdi. Ceplerimizi ona göre yaptırırdık, kitap sığsın. Kız arkadaşlarımız koyun kuzu gütmeye giderken, torbaya azıkla birlikte kitap da katardı..." diye anlatır.
\r\n1954 ten bu yana maalesef yerine bir şey koyamadık.
\r\nEğer bu uygulama devam etse idi bugün nerelerde olurduk konusunu sizlerin takdirlerine bırakıyorum.