İslam inancından dolayı Arapçaya, Araplara karşı kalbi bir muhabbetimiz var. Kur’ana, Hz.Peygambere, Ka’beye sahip çıkmayı Araplar’a sahip çıkmak olarak anlıyoruz. Zaman ne sahabe ne de Hz. Peygamber devridir. Zaman içinde Arapların ve dünyanın geçirdiği değişim artık her Araba bakışımızı da değiştirdi. Araplar bugün ne o kutsi sahabedir, ne de bizler ilk Müslümanlar gibi tazeyiz.
\r\n\r\nO sahabeyi getirin, kırk yıl kölesi olalım. Artık Araplara sahabe gözü veya onların kutsal emaneti olarak bakamayız. Dünyanın gerçekleri, uluslar arası anlaşmalar, kanun ve kurallar var.
\r\n\r\nTarihi süreçte, ilişkilerimizin mihenk taşını tamamen din kardeşliği hukukun oluşturması iyice zorlaşmıştır. Sonra ortada İslam mı koydu ki Arap ırkçıları, Avrupalı emperyalistler ve Vahhabiler. Din kardeşliği hukuku uygulanabilsin.
\r\n\r\nBu gün Irak, Suriye, Mısır gibi Arap dünyası sayılan yerlerde olup biten vahşeti İslam’ın hangi hukuku ile açıklayacağız kolay değil.
\r\n\r\nBirinci dünya savaşında Irak, Suriye, Kuveyt, Amman, Umman, Mısır, Yemen Suud… Hepsi bizimdi. Nasıl kaybettik? İngizler Arap ırkçılığını alevlendirdi. Araplar İngilizlerle birlik oldular Türkleri kovdular. O yangının külleri altına saklanmış ateş şimdi yeniden yakıldı.Biz Türkler de balık hafızalıyız. Unuttuk geçmişi. Hâlbuki “tarih milletlerin hafızasıdır.” Bir millet hafızasını kaybetti ise ona bir şey hatırlatmak, ibret almadın mı demek mümkün mü?
\r\n\r\nBugün Suriye her bakımdan kozmopolit bir ülkedir. Dinleri, dilleri, ırkları, gelenekleri karışıktır. Suriye’ye hâkim olan Esat ailesi de bu karmaşık demografik yapıyı, internetin ve uluslar arası oyunların dalaverelerine karşı koruyamadı. Suriye karıştı.
\r\n\r\nSınırlarımızı “sınırsız” açtığımız, komşuluk ve İslam kardeşlik hukukunu uyguladığımız bu güne kadar yaklaşık 4 milyar dolar da harcadığımız, Suriyeli mültecilerin hepsi Arap mı? Sorusuna verilecek cevabı yine şehrimize gelenlere bakarak vermek mümkündür.
\r\n\r\nGelenler Türkmen’dir. Bunlar Sünni Türklerdir. Türkiye ile uyum sorunu olmayabilir.
\r\n\r\nDiğer gelenlere baktığımız zaman dini,siyasi,sosyal,ahlaki,ticari her bakımdan Türkiye ile entegrasyonu zor olacak gruplardır.Ve bunlar çadırkentlerin haricinde ülke geneline de yayılmış durumdadırlar.Kim nerde,sayıları net olarak da belli değil gibi.
\r\n\r\nGelenlerden bir kısmı Dürzî gruplardır. Bunların Türkiye’de iyi bir algısı yoktur. Diğer bir grup Yezidiler. Türkiyede’ki Alevi ve Sünni kesim bunları Kerbela’yı çağrıştırdığı için hoşlanmazlar. Süryani, Keldani ve Kızılbaş gibi nitelendirilen gruplara da ağırlıklı olarak İslam’ın Sünni ve Hanefi yorumuna göre yaşayan Türkiye Müslümanlarının iyi gözle bakmadıkları aşikâr. Bu grupların kim olduğunu açıklamak barış ortamını bozabilir. Misafirin kim olduğunu sormuyoruz şimdilik. Savaş var, yangın var.
\r\n\r\nTürklerin din, dil, ırk, ayrımı yapmadan mazlum ve mağdur insanlara yardım etmesi tarihten gelen, yüce bir bilet ve devlet olmanın gereğidir. Savaşın sıcaklığında yangından kaçanları sorgulayamayız. Ancak savaş biter de evlerine dönmezlerse, misafir kaldıkları yere yerleşirlerse ev sahibi ile yaşanacak nizaları da hesaplamak gerekecektir. Türkiye genelinde bir buçuk milyon, dünyada iki buçuk milyon, şehrimizde de atmış bin Suriyelinin mülteci konumunda olduğunu düşünürsek, milletçe ne büyük fedakârlık yaptığımız fark edilir.
\r\n\r\nGelenlerin hepsinin saf Arap olamadığını, dinlerinden dillerinden anlıyoruz. Bir kısmı da 1915 de Maraş’tan mecburi göçle Şam’a Halep’e ve Deyr-i Zora gönderilen Osmanlı vatandaşı olduğu tahmin edilmektedir. Çünkü onlar anneye “MAMİY” Araplar ise “ÜMMİY” diyorlar.
\r\n\r\nSuriyeliler geri gitmezse Maraş’ın demografik yapısı değişecek, Süriyeli’ler, yarın en önemli siyasi denge taşı olacaklardır. Kim bilir belki de sınırlar kalkar Suriye ile birleşiriz. Dünyanın babaları bu evliliğe izin verirse tabi…En iyisi biz izinsiz evlenelim.Suriye zaten bize gelmişken…
\r\n