Çalışmak deyince hep babam aklıma gelir. Ömrünün sonuna kadar at sırtında bize ekmek bulmak için koşturdudurdu. Bazen bir su değirmeninde bulgur öğütürken buldum O’nu. Bazen elinde orak, ekin biçmeden, bazen omuzunda kazması, bağ kazmadan gelirken gördüm. Bazen, heybesinde çekiç, testere, mala ile köy evi yapmadan gelirken bazen, kara sabanla çift sürerken, bazen de keçileri sağarken-süt pişirirken bulurdum O’nu.Yetenekliydi. Karınca gibi çalıştı, üretti. Arı gibi bir bal kovanı hazırlamaya çalıştı evlatlarına. Namerde ne de merde muhtaç olmamak için.
\r\n\r\nNamazını da aksatmazdı. Bütün işi bırakır, sırtındaki kebesini sererek orta yere, ilahi divana dururdu. Erken yatar, erkenden kalkardı. “Güneş gâvurun üstüne doğar. Müslüman gün doğmadan kalkar. Erken kalkanın rızkı bol olur” derdi.”
\r\n\r\nSabah namazlarına kalktığını, yatağımın yanı başına serdiği seccadede, namaz kılarken, çıkardığı sesler ile fark ederdim O’nu.Erkenden kalkmış, sobayıateşlemiş. Sobanın alevi boş geçmesin diye üstüne biribrik su doldurmuş olurdu hep. Anamın pişireceği tarhana çorbasına hazırlık olması için.
\r\n\r\n1979 yılında ortaokulda öğrenciydim. Köyde ortaokul yoktu. Babam, kendisini Haruniye Öğretmen Okulu’na göndermeyen dedeme kızmış, beni okutmaya karar vererek, şehirde ev kiralamıştı. Yiyeceklerimiz köyden geliyordu. Gelmezse aç kalırdık. Paramız olmadığı için köye giden kamyonun şoförü bizi almak istemezdi. Muavin,“yer yok”derdi.
\r\n\r\nBir gün şehre babam geldi. Orta Hal’de karşıladım.Sevinmiştim.Bize yoğurt, yumurta biraz da nar getirmişti. Anam yufka ekmek yapmış, kenarına da yağlı dürüm sokmuştu. Üstüne de bir top dağ çayı koymuştu. Babamla birlikte sepetli motosiklet ile Orman Dairesindeki iki odalı öğrenci evine getirdik. Eşyaları eve bıraktık.Birlikte çarşıya indik. Babam köye bir bidon gaz, bir torba tuz, birkaç metre de bez aldı, çiçekli jarsekumaştan. Bir paket de kibrit aldı. “Komşudan ateş istemekten bıktık artık”dedi.Aldıklarımızı, Köye yolcu taşıyan, uzun burunlu Bemecenin bagajına yerleştirdik. Babam sonra fırına yöneldi. Sıcakçarşı ekmeği aldı iki üç kilo kadar. Şalvarının cebinden çıkardığı bir torbaya ekmekleri yerleştirdi. Bir tanesini aldı, yarısını böldü bana verdi. Acıkmışım çarşı Pazar gezmekten.Ekmek o kadar lezzetliydi ki… Mis gibi kokusu hala burumda.Artık köylüler kamyonu doldurmaya başlamışlardı.Muavin haydi, gidiyoruz. Kimse kalmasın diye seslendi birkaç kere.
\r\n\r\nBabam elini şalvarının sağ cebine attı, içindedolaştırdı. Dışarıçıkardı. Avucunabaktı. Değersiz bir kaç kuruş vardı sadece. Şalvarın diğer cebine daldırdı hızla. Eli yine boştu. Derin bir iç çekti. Harçlığın var mı, diye sordu. Ben olup biteni seyrediyordum. Babamın cebinden harçlık çıkması için bekliyordum. Bende de yoktu aslında. “Baba benim harçlığım var. İdare ederim”dedim. Babamyutkundu. Gözlerini kaçırdı benden. Ben yine gelirim. Defterin, kalemin var mı,dedi bu defada.Ben “var”dedim. Gerçektedefter kalem alamamıştım. Üst sınıfta okuyan abimin eski defterlerinin yazılmayan kısımlarına yazıyordum. Kurşun kalemim iyice küçülmüştü. Ucuna bir kalem başlığı geçirerek uzatmıştım biraz.
\r\n\r\nBabam para verememişti ama aklı fikri hala bendeydi. “Üşümeyin, havalar soğumaya başladı.Sobayı kurun.Olan odunlarla idare edin.Ben gelirken birkaç çuval odun da getiririm”,dedi.Kamyonun kasasına tırmandı.Köylüler,Mustafa emmi bunları okutmak için ne uğraşıyorsun, sal pamuk çapasına para kazansızlar. Uğraşma bunlarla, kız peşine,sinemaya,topçu peşine gitmekten okumazlar. Babam, başını salladı. Sapan taşı değmiş olan sağ gözünü kısarak, “okuması için uğraşıyoruz. Okumazsa davar çobanı olur. Kendisi bilir”dedi. O güne kadar köylerinden bir devlet memuru çıkmamış köylülerin böyle düşünmesi tabi idi. Babamla onlar arasındaki anlayış farkını fark ettim. Kendimin özel birisi olduğunu, çok değerli bir iş için seçildiğimi hissettim.
\r\n\r\nMuavin kamyonun arka kapağını kapattı. Son bir kez daha bağırdı: Dönüklü, Dadağlı, Kümperli… Kimsekalmasın, gidiyoruz!Kamyon kesif bir gaz dumanı çıkardı. Kirli bir hava nefes almamı zorlaştırmıştı. Ancak kalbimde oluşan ince bir sızı göz bebeklerimi kızartmışı. Kendimi babamın yerine koydum. Evin zaruri ihtiyaçlarını alma telaşından bana harçlık verecek parası kalmamıştı. Bir taraftan yoksulluğa yanarken, diğertaraftan bana harçlık veremediği için kendine kızıyordu. Babamın benim okumam için çırpınışını gördükçe karnemde zayıf not görmemesi için çalışıyordum. Köylülerin babama söylediklerini düşündükçe, “onları utandırmalıyım”diyordum. Akşamın buğulu puslu havasında eve doğru giderken.
\r\n\r\nFahri KURT
\r\n