ÖLÇÜN NE SENİN?


 

Terazide ölçü birimi var. Kimi memlekette kilo, kimi memlekette başka bir birim

Ölçü birimin ne senin?

İnsanları hangi değerle tartarsın sen?

Hayata hangi gözle bakarsın sen?

Sahi, ölçü birimin ne?

Sen neyi temel ve neyi baz alır da hareket edersin?

Ölçün ne senin?

Uzunluk ölçü birimi var. Kimi memlekette metre, kimi memlekette başka bir birim.

Ölçü birimin ne senin?

Sen toplumun gidişatına göre bir tavır alır da onlara mı uyarsın, yoksa toplum ne yaparsa yapsın, bildiğin ve inandığın değerleri mi esas alırsın?

Sahi ölçü aldığın temel ne senin?

Ölçü, ölçü, ölçü! Çok çok mühim. Fen ve teknolojide ölçü birimleri tartışmasız kabul görür ve insanlar o ölçüye göre hareket eder. Metreyse metre, kiloysa kilo. Ancak sosyal bilimlerde ve toplum hayatında herkesin kabul edebileceği ölçüyü belirlemek o kadar kolay değil.

Adam gider kendisine gider çoğunluğu ölçü alır ve ona göre davranır. Ayak uydurur zaman ve çağa. Ölçü toplum ve yaşanılan çağ olursa, arada kaynar gider. Arada kaynar gider ve “günü kurtarır” da, ya sonrası! Hayat bu günden ve yalnız bu Dünyadan ibaret değil ki! Ne olacak mezara girdikten sonra? Mezarda bu Dünyadaki çoğunluğun ve bu zamana-devrana uyanların sözü geçmiyor ki! Onların hükmü ancak mezarlık kazmaya ve o mezara cesedi yerleştirmeye kadardır. Bir de mezarın üzerini kapatmak var. Ondan sonra “sen sağ, ben selamet” diyemiyorsun. Adam ölü çünkü! Asıl mezar kapatılıp ve tüm insanlar cesedin başından gittikten sonra başlıyor hayat!

Şimdi senin ölçün bu Dünyada gördüklerin ve herkesin “vur patlasın-çal oynasın” dercesine gününü gün ettikleri hususları ölçü aldıysan sen, o ölçü mezar kapısına kadardır. İşe yaramaz bir ölçü o.

“Ha senin derdin mezar kapsına kadarsa”, “mezardan sonrası beni ilgilendirmez” diyorsan, hangi ölçüye alacaksan al! Kafana göre ölçüyü al da, şunu da iyi bil: “Ne bu Dünya’da, ne Ahirette mutlu olamazsın, bunu da bil.” Yani, mezar kapısından sonra, toprağın altından sonrasını ölçü almamışsan, asla huzur ve mutluluk bulamazsın. Bunu iyi bil.

Kitap yazıyorsun, sırf Allah rızası için ve medya, basın sana iltifat etmediği için bu kitabın “bir kişi” tarafından okunuyor. Kitap yazıyorsun medya ve basını arkana almışsın ve insanların günlük eğlencesini ve keyfini, hazzını artırmak için yazdığın bu kitabı “binlerce kişi” okuyor. Şimdi ölçü binlerce kişi olursa, sen görünürde başarısız sayılıyorsun. Öbürü başarılı sayılıyor. “İşte burada ölçü yanlışlığı var.” Ölçü insanlar olursa yanılırsın. Ölçün insanlar değil, Allah olsun. Allah rızası için yazdığın ve yalnız bir kişiye ulaştığın bir kitap, Allah rızası için yazılmamış ancak milyonlarca insan tarafından okunmuş bir kitaptan daha değerlidir.  Ölçün Allah olsun, insanlar değil.

Hz. Nuh’un (as), 950 yıl yaşadığı Ankebut Suresinde belirtiliyor. Bu kadar uzun süre yaşayan Hz. Nuh’a (as) iman eden insan sayısının söylesem şaşarsınız. Niye şaşarsınız? Çünkü ölçünüz insan olduğu için şaşarsınız. Hz. Nuh’a (as) inanan ve o devirde Yüce Allah’a iman eden insan sayısının bir elin parmaklarının sayısını geçmediği belirtilir. Şimdi, 10 kişinin ancak inandığı Hz. Nuh (as) başarısız mıdır? İnsan gözüyle bakarsanız “evet.” Ancak Hak gözüyle bakarsanız, “hayır”. Hakikate göre, Nuh (as) başarılıdır. Çünkü, görevini yapmış ve insanları Hak Dine çağırmıştır. Allah’tan gönderilenleri tebliğ etmiştir. Zaten, görevi de Hakka çağırmak ve tebliğ etmekti. Hakkı çağırmış ve tebliğ etmişse iş bitmiştir. Ölçü budur.

Bizim ölçümüz budur da, insanların ölçüsü böyle değil diyenleri duyar gibiyim. Boşverin onları. Ölçünüz Hak olsun. İnsanlar ölçü olmaz.

İnsanlar gerçekten ölçü olamaz. Adam sağlığa zararlı olduğunu bildiği halde sigarayı fosur fosur içiyor, adam yanlış olduğunu bildiği halde alkol alıyor, adam nefsine uyarak insanları katledebiliyor, adam haram-helal dinlemeden midesini şişiriyor. Daha bunlar gibi türlü türlü melaneti işleyen insan nasıl ölçü alınır ki! Bir de bunları bildiği halde yapıyor. Bildiği halde yanlış yapan bir varlık ölçü alınamaz ve mihenk olamaz.

İnsan bildiği halde nefsine uyan bir varlıktır ve ölçü olamaz. Nefsine uymayan ve Hak Yolda yürüyen insan ölçüdür.

İnsan bu yönünün yanında bir de mutlak değil, nisbî bir bakış açısına sahiptir. Nisbi bakış açısında sahip olanlar da ölçü olamaz.

Geçen gün bir arkadaşımıza başsağlığı ziyareti için gitmiştik. Başsağlığı diledikten sonra, “Babanız kaç yaşında vefat etti?” diye sordum. Arkadaşım, “Babam 94 yaşında vefat etti” dedi. “İyi, iyi, Babanız çok yaşamış, maşallah” dedim. Arkadaş da “2 sene önce Babamın babası vefat etmişti, O da 120 yaşında vefat etti” dedi. Bu söz üzerine, Babanız “az yaşamış, o zaman” dedim. İlginç değil mi? Bir insanın fikri 5-10 saniye içinde değişebiliyor. 94 yaşında vefat eden bir insan için önce “çok yaşamış” dedim ve ardından “az yaşamış” dedim. Çünkü bakış açısı değişti. Nisbi olarak baktığınızda iş değişiyorsa, orada ölçü yoktur.

Başka bir örnek vereyim. Geçen ay memleketimdeydim. Çocukluğumun geçtiği o sokakta yürüyorum. O sokağın köşe başında duran eve dikkatle baktım ve şaşırdım. “Aman Allah’ım bu ev ne kadar da küçükmüş” dedim. Çocuk ruhumda o ev bana saray gibi dev ve heybetli gözükürdü. Bu orta yaşlılık çağımda aynı ev bana, sanki bir tavuk kümesi gibi küçük göründü.

Niye böyle? Nasıl oluyor da, bir husustaki fikrim 5-10 saniye içinde değişiyor? Ya da belli bir müddet (20-30 sene) geçtikten sonra değişiyor. Çünkü bakışlar değişiyor. Bakışları değişen insan ölçü olamaz.

Mutlak olan ölçüdür. Bakışı değişmeyen ölçüdür. Ölçümüz Hz. Allah’tır (cc). Ölçümüz Hz. Peygamberdir (asm) ve tüm Peygamberlerdir ölçümüz. Elhamdülillah.

Ser’de şairlik var, sözümüzü, yazımızı bir şiirin iki mısraı ile bitirelim. Gelin hep birlikte, Şiir Necip Fazıl Üstadımızı dinleyelim:

Müjdecim, kurtarıcım, Efendim, Peygamberim.

Sana uymayan ölçü; hayat olsa teperim!” 

 

Ahmet SANDAL