KAÇALIM MI?


 

\r\n\r\n

Sırat köprüsü, bıçak sırtı jeopolitik bir coğrafyada yaşıyoruz. Dünyanın boğaz köprüsü, hava, kara, deniz yollarının geçiş yerinde, enerji kaynaklarının bulunduğu bölgelere hâkim, Asya-Avrupa ülkelerinin göz diktiği bir ülkemiz var.

\r\n\r\n

22 milyon km olan Osmanlı toprakları, batılı ülkelerin 1815 de Viyana kongresinde, şark meselesini(Osmanlıyı parçalama ve yok etme planını; Türkleri Anadolu’ya sokmamak, Türkleri Anadolu’da durdurmak. Türklerin Rumeli’ye geçişini önlemek.İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek.Türkler’in Balkanlar üzerinden Avrupa içlerine doğru ilerleyişine mani olmak  v.b. politikalar…) uygulamalarıyla,birinci dünya savaşından sonra küçülerek yedi yüz seksen bin km kadar küçüldü.Son kala Anadolu kaldı elimizde.Nere kaçacağız buradan?

\r\n\r\n

Kafkaslardan, balkanlardan, Ortadoğu ve Afrika’dan kaçan bütün mazlum ve masum insanlara kucağını açan, dünya milletlerine insanlık dersi veren ülkemizin, bugün doğu ve güney sınırlarında güvenlik sorunu ciddi bir boyut almış durumdadır. Suriye’deki iç savaşa, Rusya ve Çin gibi doğu bloğunun başı olan devletlerin de müdahil olmasıyla Suriye’deki Osmanlıdan geride kalan Irak’ta Kerkük ve Suriye’de Türkmen Dağı, Bayırbucak Türkleri şu günler çok zor durumda kalmışlardır.

\r\n\r\n

Bin beş yüz kadarı Hatay ilimizin sınırlarına yığılmışlar. Türkiye’nin yardımı ile çadırlarda barınmaya çalışmaktadırlar. Rusya’nın İŞİD bahanesiyle, Esat’a destek vermek için Türkmen Köylerine yaptığı hava bombardımanı karşısında,Türk gruplar,hafif silahlarla karşı koymaya çalışsalar da yetersiz kalmaktadırlar.Kaçmak ya da ölmekten başka çareleri kalmamış görünmektedir.

\r\n\r\n

Türkiye olarak, Rusya’nın bin beş yüz km uzaktan Uçak gemilerinden attığı füzeler ve yetmiş kadar uçağın yağdırdığı bombalar karşısında, Çin’in Akdeniz’e gönderdiği savaş gemileri karşısında, üyesi olduğumuz Birleşmiş Millerden ve NATO’dan bir çözüm istememiz normaldir.Peki batı, bizi 1974 Kıbrıs Çıkarmasında olduğu gibi yalınız bırakırsa ne olacak?

\r\n\r\n

İş başa düşecek yine. Kazma, kürek, balta, yaba ile aldığımız ülkemizi tankla ve tüfekle mi koruyamayacağız? “Ya istiklal ya ölüm” demişiz. “Hiç bir yere bir adım gitmeyiz. Bir çakıl taşı vermeyiz” demişiz. Çünkü kaçmanın sonu yoktur. Evinden çıkanların evine bir başkası yerleşiverir. Kaçtığımız ülkeye bizi kimse geri sokmaz. Dünya da gidecek yerimiz olmaz. Bu nedenledir ki düşmana sırt verilir, ser verilir, yurt verilmez!

\r\n\r\n

Şayet düşman girerse bir eve, her odamıza girer. Ayak bastığı her yer murdar olur. Düşman Edirne’ye girse Ankara’ya girmiş demektir. Edirne’yi koruymazsak, İstanbul’u, Ankara’yı, Kayseri ve Maraş’ı koruyamayız. Şayet sınırlarımızda bir sorun varsa orayı topraklarımıza katmak en kesin çözümdür. Buna gücümüz yetmiyorsa da sınırlarımızdan bir santim kımıldamamaktır. Süleyman Şah’ın Türbesini şimdi nereye kaçıracağız? Hatayı Ankara’ya, Ankara’yı Bürüksele mi taşıyacağız?

\r\n\r\n

Viyana Kongresinde alınan kararlar uygulanmaya devam ediyor. 21.yy da Türklerin geri kalan yurtlarının da parçalanarak, tarihin akışına yön veren Türklerin tarih sahnesinden silinmesi planları sinsice işliyor. Ülkeyi, Ermeni PKK örgütü ile bölmek, Suriye bahanesiyle de savaşın içine çekme gayretleri ayan beyan ortada. Uyanık olmak, hazineyi dolu, ordumuzu savaşa hazır tutmak mecburiyetindeyiz. Allah ordumuza güç, devlet adamlarımıza azim ve cesaret versin. Çünkü korkaklar her gün ölür ve her zafer, bilgeliğin; cesaretin ve aklın ürünüdür.

\r\n\r\n

Kaçmak yok… “Biz savaşmaya karar verdiysek, onlar ölecektir demektir” mesajını cümle cihana  yeniden hatırlatmak gerekebilir…

\r\n\r\n

 

\r\n