BİZİM İNSANIMIZ…
Fahri Kurt

Fahri Kurt

BİZİM İNSANIMIZ…

28 Mayıs 2015 - 16:34

 

\r\n\r\n

Göksun’dan geliyorum, gök mavi yer yeşil. Sular turkuaz renginde akıyor. Aracımızın penceresi açık, oksijen doluyor motorumuza, aracımız şen, biz şen akıyoruz adı “kahraman” olan şehre doğru. Kürtül’den ötede, Suçatı’ndan beride, yol kenarında çilek sata, ak saçlı bir dede ile al bayrak gibi al yaşmaklı bir nine gördük çilek satan.

\r\n\r\n

Yaklaştık, selam verdik. Arkadan bir orta yaşlı, orta boylu, kavruk yüzlü, çelik bakışlı, kıvrak  bir adam koştu geldi yanımıza. Abi,abi…arabanız yanıyor. Arkasından duman çıkıyor. Bir şey olmasın, bir bakın…

\r\n\r\n

Çilek almayı bırakıp, motor kaputunu açtık hemen. Gaza bastık sonuna kadar. Gerçekten de o güzel tabiatı kirletip gelmişiz, vadi boyunca Arkamıza bakmamışız yol boyunca. Aracımızın egzozundan dumanlar yükseliyor, gören araç yanıyor sanır.

\r\n\r\n

Eli nasırlı Çilekçi dede yaklaştı. Evlat, duman beyaz, çiğ gaz atıyor bu. Mazotlu mu, benzinli mi? Benzinli, tüplü, dedik. Orta yaşlı adam söze karıştı. Abi, motor yağ yakıyor olabilir. Elini egzozun ağzına götürdü, dumana tuttu, sonra burnuna götürdü, kokladı. Çok kötü kokuyor, ciddi bir sebep olabilir, şu karşı da Hamit Usta var, elektrikçi, biraz arabadan anlar, oraya çekin isterseniz, dedi.

\r\n\r\n

 Yahu bizi korkutmayın, egzozdan duman çıkıyor, başka bir yerde hiçbir şey görünmüyor, dedik. Bu kadar duman nereden, nasıl çıkar, iyice merak ettik. Biraz bekledik, araç çalıştı, duman kesilmedi. Çilekçi dedeye, sen bize iki kilo çilek ver, yolda yeriz, dedik.

\r\n\r\n

Dede, küçük bir sepetten poşete döktü, terazinin kefesine koydu. İki kilodan ağır geldi, poşeti çekti, teraziden, buyur evlat, biraz fazla oldu, o da bizden, yolcu hakkı olsun, dedi. Biz, dede nerde ise yarım kilo fazla oldu, parasını almazsan, biz bunu almayız. Sen üreticisin, hakkını almalısın, üretmezsin yoksa bir daha, lütfen yeniden tartınız ve ücretini tam alınız, dedik.

\r\n\r\n

Dede bize, biz dedeye bakıştık. Arkadaşım Kürşat Öğretmen, dede, On liralık yemeği yüz liraya satan restoranlar gibi, yolcuyu yolda soyan,  haramilerinden değilmiş, dedi.

\r\n\r\n

 Dede yeniden tarttı. Yine birazcık fazla tarttı. Evlat biz babamızdan böyle gördük, alıcıya biraz fazla verilir. Kul hakkı kalmasın. Yoksa her alıcıdan birkaç gram hak geçer, öbür tarafta hesap uzar. Bu dünya da bile küçük bir hakkın mahkemesi yıllar sürüyor. İnsanlar anlaşamıyor. Avukat, savcı, hakim davalıyı, davacıyı soyar soğana çevirir. Gel, git bıktırır. Hak yerini bulmaz bir türlü.

\r\n\r\n

 Al bayrak gibi al yazmalı, yüzünde derin çizgilerle ıstırabı yazılı, fakat gözlerinde güçlü bir inancın parlaklığı olan teyze bir cümle söyledi: “Evlat! haram lokma yemedik, yemeyiz, yedirtmeyiz. Haram giren ev harap olur.”

\r\n\r\n

Biz arabayı unuttuk, çileğin bile tadına bakmadan sohbet uzadı. Kürşat Bey, geç kalıyoruz, aracı Hamit Usta bir görsün, dükkâna çekelim, dedi. Ben çileğin ücretini uzattım. Dede, bin bereket versin, yolcunun duası da, parası da bereketli olur.

\r\n\r\n

 Paranın üstünü verirken bozuk paralardan biri yere düştü. Dede, eğildi, parayı bulmaya çalıştı Ben bırak kalsın, önemsiz nasibinizmiş dedim. O, hayır önemli, damlaya damlaya göl olur, dedi. Parayı tezgâhın altında aradı buldu, düşen bir liraymış… Bak üstünde de Atatürk’ümüzün resmi var. Atamız yere düşmemeli, tepelenir sonra, dedi.

\r\n\r\n

Dede, Atatürkü de seviyorsunuz, dedim.O, devletimizin kurucusu,devlet büyüklerimin hepsine saygım var. O, bize bir vatan hediye etti. Babam, büyüğüne saygısı, küçüğüne sevgisi olmayanlar mazarrat insan olur derdi, dedi.

\r\n\r\n

Dede senle sohbet güzel, ancak biz yolcuyuz. Vakit akşam üzeri…Gün batmadan sanayiye gitmeliyiz, dedik. Ayrılırken, dedeye ismini sorduk. O da, bana “Taşçı Omar” derler. Dedem, kıtlık zamanında karnına taş bağlamış. Herkes haram hor demeden yerken, karnın doyururken O, karnına taş bağlamış. Haram yiyeceğime taş yerim, demiş.Ekmeğinitaşdan çıkarmış…Omar Dede bizi şaşırtmaya devam edecek baktık. Allaha emanet olun, yine görüşeceğiz dedik, ayrıldık. O da yine bekleriz. Siz yolcu biz hancı, güle güle, Allah yol açıklığı versin, dedi.

\r\n\r\n

Aracımızı Hamit ustanın dükkânına çektik. Usta, ben motordan anlamam. Lastik tamir ederim, elektrik işlerine bakarım ama yine de bir bakim dedi. Aracı çalıştırdı. Gaza bastı. Motor yağ yakıyor olabilir, yağa bakalım, dedi. Motor yağının çubuğunu çekti, havaya kaldırdı, elini yağa dokundurdu, sertliğini, yumuşaklığını hissetmeye çalıştı. Yağ eksiltmemiş, neden olabilir acaba, dedi. Dur, sanayiden ustamı arayıp, sorayım, O bunu bilir, dedi. Aradı, o da ,yağ da eksilme var mı, yoksa, motor üst motor kapağı yanmış olabilir ,dedi. Yapılacak bir şey yoktu. Egzoz duman püskürtüyordu. Öyle yola devam ettik. Gözümüz hep dikiz aynasından egzozdan çıkan dumandaydı. İleri giderken zaman zaman arakamıza da bakmak lazım. Biraz gittik, duman kesildi. Araç, yakıtını normal yakmaya başladı. Kürşat Hoca, ya millet olarak her şeyden çalıyoruz. Gaza ne kattılarsa artık…Bu ülkede hırsızlığı önleyelim, süper güç oluruz. Nasıl önlenecek, dedim. Kesin çözüm abi, el kesilecek. El kesilmezse parmak kesilecek, yan kesicilerin. Caydırıcı yasalar olmalı, eski Türk töresinde olduğu gibi.

\r\n\r\n

Biz öğretmenlerin, Taşçı Omar Dede gibi haramı helalı bilen kaç öğrenci yetiştirebildiğimizi tartıştık yol boyunca…Dileyelim Omar Dedelerin nesli tükenmesin. Yoksa tükeniriz…

\r\n\r\n

 

\r\n

Son Yazılar

https://www.alexa.com/siteinfo