TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK ZAFERİ  :  İSTANBUL'UN FETHİ
Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

TÜRK TARİHİNİN EN BÜYÜK ZAFERİ  :  İSTANBUL'UN FETHİ

29 Mayıs 2018 - 14:51

 

Büyük zaferler vardır. İslam Tarihinde büyük zaferlerimiz vardır. Bedir Zaferi, Mekke’nin Fethi büyük zaferlerimiz arasında yer alır ve yüreğimizin coşkusu ve heyecanı ezelden ebede bu zaferlerle umut ve sevinç bulur. Kudüs’ün Fethi, Mısır’ın Fethi, Endülüs’ün Fethi, Balkanlar’ın Fethi, İstanbul’un Fethi ve daha nice zaferler Türk ve İslam tarihinde bize onur ve heyecan verir. Bu fetihler gelecek fetihlerin birer habercisidir. Olacak inşaallah. Bizim Fetihlerimiz Doğu’dan Batı’ya doğrudur. Bizim Fetihlerimiz Hilal’den Haçlı’ya doğrudur.

Bizim her zaferimiz esasında Batı’ya ve Haçlılara vurulan bir darbedir. Doğu olarak Batı’ya vurduğumuz en ses getirici ve en unutulmaz darbe 1453 İstanbul’un Fethi’dir. Bu öyle bir darbedir ki, Batılılar ve Haçlılar bu acıyı, bu hüsranı ve bu yenilgiyi kıyamete dek unutamayacaklar. Kıyamete dek unutamayacakları bu darbe dedim ya, şu anda şu dua ve dileğimi Yüce Rabbime arz ediyorum: “Yüce Rabbim (cc) sen Batılılara ve Haçlılara öyle bir yenilgi yaşat ki, hem 1453 İstanbul’u ve hem de 1071 Malazgirt’i unutsunlar ve bu daha büyük yenilgi ve acı ile kıvransınlar.” Amin.

Ey Koca Fatih, Ey tüm Müslümanların ve Türklerin iftihar ettiği ve yeri doldurulmaz, eşi bulunmaz Komutan 2. Mehmed, ruhun şad olsun ve Dünya durdukça şanın ebedi olsun. Amin

Sevgili Peygamber Efendimiz’in (asm) fikir ve hedefini en iyi anlayan ve İslam’ın mana ve maksadını en iyi idrak eden kişi benim gözümde Fatih Sultan Mehmed’tir. Hayranlığımı sözlerimle ancak bu kadar anlatıyorum. Başka sözlerle de Fatih Sultan Mehmed Han’ı elbette methetmek isterim. Yüreğimden ve dilimden geldiğince inşaallah.

Bu yazıda Fatih Sultan Mehmed ve İstanbul’un Fethini anlatıyorum. Fatih’i ve 1453’ü anlamak için “Nizam-ı Âlem ve İla-yıKelimetullah” uğrunda çalışmak gerekir. Nizam-ı Âlem demek, tüm Dünya’ya İslamî bakış ve İslamî nizamı hakim kılmaktır. İla-yıKelimetullah da Yüce Rabbimizin ismini ve şanını tüm Dünya’ya duyurmak ve yaymaktır. Bu iki maksattan başka bu Dünya’da ne maksadımız olabilir ki. Dünya dediğimiz şey eğer aklımızda ve ruhumuzda bu iki maksat ve hedef yoksa, boştur ve manasızdır. Dünya’yı manalı ve dolu hale getiren hedefimizin ulvi ve yüksek olmasıdır.

İstanbul’u fethettiğinde Fatih Sultan Mehmed Han 21 yaşındaydı. Çocukluğunda bu hedef aklında ve ruhunda olmasaydı, kısa süre içerisinde bu zafere nasıl erişecekti?

Fatih Sultan Mehmed Han, gözü pek, cesur ve kararlıydı. “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u alırım” diye sesleniyordu. Bu sözü söyleyen Ey Fatih Sultan Mehmed Han, şanın ebedi olsun. Allah senden razı olsun.

Bundan 20 yıl kadar önce yazdığım bir şiirimde bu hususta şöyle seslenmişim:

FETH-İ İSTANBUL

Bir Genç Sultan vardı, bir Genç Sultan vardı,

İkinci Murad Han’ın oğlu, dünyalar ona dardı.

İstanbul şuuruna, daha bir çocukken vardı.

  Sevdaya dönüştü şuur, alev alev benliğini sardı.


Taht’a geçtiğinde, aklı-fikri, yalnız bir yerdeydi,

Yoktu artık kendinde, ne gökte, ne de yerdeydi.

“Ya Bizans beni alır, ya ben Bizans’ı” der dururdu.

Kâlp atışları gün geldi, en yüksek zirveye vurdu.

 

Öyle gerildi ki, boşalmalıydı artık ok yaydan. 
Atını denize sürdüğünde, nisandı aylardan. 
Bir büyük kuşatma ki, elli üç gün sürecek. 
Asırlarca bekleyen Aya Sofya, artık gülecek. 

Mayıs'ın yirmidokuzu, sabahına uyanır İstanbul. 
Mayıs'ın yirmidokuzu, felahına uyanır İstanbul. 
Mayıs'ın yirmidokuzu, Talihine kavuşur bir kent. 
Mayıs'ın yirmidokuzu, Fatihine kavuşur bir millet.
 

Çağ açan o Sultan, Aya Sofya'dan girer içeri. 
Arkasında azamet timsâli binlerce yeniçeri. 

Bu sevinci beş asır yaşar Aya Sofya, dolu dolu. 
Günün birinde kapanır, artık Mabedimin yolu. 

Şimdi Aya Sofya sessiz, geçen günleri özler. 
Nur yüzlü gençlere bakar da, yiğidini gözler.


Evet, İstanbul işte bu ruh ve heyecan ile fethedildi. Elhamdüllillah. İstanbul’un fethi ile heyecanlıyız ve onurluyuz. Ancak, o fethin içerisinde “Ayasofya” daha mühim bir yer tutar. Ya da şöyle anlatayım:“İstanbul’un fethi bir ceviz ise, cevizin içi Ayasofya’dır. Ayasofya Müslümanların ibadetine açılmazsa, ceviz var da, içerisinde yiyeceğimiz bir lezzet, yani cevizin kendisi yok demektir. “Ey Müslüman Ayasofya olmadan İstanbul, basit bir ceviz kabuğu gibi kalır.” Bunu anlatmaya çalışıyorum. Seni birileri cevizin içinden mahrum etmek istiyor ve ceviz kabuğuyla oyalamak istiyorlar. Hâlâ uyanmadın mı?

“Feth-i İstanbul demek, büyük deha ve kan-ter demek…

Feth-i İstanbul Demek, Ayasofya ve zafer demek…”

Yukarıdaki şiirimin sonu işte bu sesleniş ile bitiyor.

Evet, Ayasofya olmadan zafer olmaz. Ve buradan tüm yetkililere açıkça sesleniyorum: “Size bu büyük talih ve sevabı, Yüce Rabbim nasip etsin ve siz de bu şuurla kendinizi kuvvetlendirin. Eğer Ayasofya’yı camii olarak ibadete açmasanız, o talih ve sevap, bahtsızlık ve vebal olarak hem bu Dünya’da ve hem de Ahirette karşınıza çıkar.”

Haa, şunu da hassaten belirteyim, siz açmaktan korkar ya da çekinirseniz mesele yok. Bir gözüpek ve korkusuz cengaver gelir de Ayasofya’yı ibadete açar. Çünkü bu yakın bir vakitte tecelli edecektir. İnşaallah.

“Yeryüzüne sâlih kullarım vâris olacaktır.” (Enbiyâ Suresi, 105)  Biz müjdemizi ve haberimizi aldık ve yolumuza devam ediyoruz. Siz de bu ayet-i kerime’den ruh ve heyecan almışsanız mesele yoktur.    

 

Bu duygu ve düşüncelerle İstanbul’un Fethi’nin 565. yıldönümünü kutluyor, başta Fatih Sultan Mehmed Han olmak üzere tüm Osmanlı Ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun.

 

Ahmet SANDAL

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar

https://www.alexa.com/siteinfo