PLASTİK MEDENİYETİ ŞİDDET ÇAĞI
Ahmet Sandal

Ahmet Sandal

PLASTİK MEDENİYETİ ŞİDDET ÇAĞI

31 Mayıs 2017 - 17:03

 

Merhum Mehmed Akif Ersoy’un “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diye İstiklal Marşımızda haykırdığı o günlerden bugüne çok şey değişti.  Artık“Medeniyet dediğin hayatın her alanını istila eden plastikler” diye haykırmak ve bu medeniyetten kurtulmak gerekir.

Evet, bu çağda, bu hayatta her şey plastik ve plastik türevleri olmuş. Kapının kolu plastik, su içtiğimiz şişe plastik, oturduğumuz koltuk plastik, pencere plastik, torba plastik, kova plastik. Nereye el atsak plastik olmuş.

Plastiğin toprağa karışıp da yok olmaması ve çevreye verdiği zararlar bir gerçektir. Plastiğin bazı hastalıkların (hatta kanserin) bir sebebi olduğu bir gerçektir.

Bu tür sorunların plastiğin hayatımızdan mümkün olduğunca atılması için birer haklı neden olduğunu düşünüyorum.

Plastik medeniyeti derken kasdım elbette çevre kirliliği ve hastalıklara yol açan bu zararlı maddeye dikkat çekmektir. Ancak bu maddenin bir başka daha rahatsızlığı var.

“Plastik ruhsuz bir maddedir.”

Şimdi bu son sözümden sonra, “hayda, plastik ruhsuz maddedir de, demirin, çeliğin, altının, kömürün, tahtanın, odunun, taşın, duvarın ruhu mu var” diye seslendiğinizi duyar gibiyim. Evet, demirin, çeliğin, altının ve tabiatta orijinal olarak mevcut olan her maddenin ruhu vardır. Bir demir sesiyle, tınısıyla farklıdır. Bir altının çıkarmış olduğu o tiz ses, hemen farkedilmesini sağlıyor. Hele altının o eşsiz görünümü ve bakanlara (özellikle de bayanlara) karşı cazibeli rengi ve çekici duruşu ile asil bir maden olduğu bellidir.

Plastik öyle mi? Değil. “Plastiğin sesi” desen “ayrı bir sesi yok”, “tutuşu” desen “eldeki tutma duygusu hoş değil”, “duruşu ve görünümü” desen, plastik oldukça itici bir maddedir. Sanki sanal bir maddedir.

Evet, tüm bu yönleriyle“plastik ruhsuz bir maddedir.”

Maalesef, bu ruhsuz madde Dünya’yı sanki esir aldı. Bu ruhsuz maddenin esaretindeki insan da ruhsuzlaştı ve adeta sanal haline geldi.

Plastik medeniyetindeki insanlık, ruhsuz ve şuursuz bir noktaya doğru maalesef sürükleniyor. Bu sürüklenişin bir bariz göstergesi de şiddet çağını yaşıyor olmamızdır.

İşte bundan dolayı, “plastik medeniyeti, şiddet çağı” diye başlık attım.

Özel olarak Ülkemizde ve genel olarak Dünya’da şiddet ağırlıklı günler geçiriyoruz. Terör hadiseleri genel şiddetin en bariz göstergesidir. Ve terör başta İslam Ülkelerinde olmak üzere çoluk-çocuk, yaşlı-genç birçok canı almaktadır. Terör yanında şiddetin bir başka tezahürü de aile içinde kendini göstermektedir. Son bir hafta içerisinde gazete, TV’lere düşen haberlere bir dikkat etse insan, aile içi şiddetin özellikle Ülkemizde büyük bir bela olduğu hemen anlar.

“Kocasına kızdı arabasını deniz attı. Eşine kızdı evi ateşe verdi. Karısına kızdı kayınpederini öldürdü. Barışmak istemeyen eşine kızdı, evdeki eşyaları paramparça etti.” Birkaç haber başlığı bunlar.

“Boşanma oranları” açısından maalesef rekor kırıyoruz. Boşanan eşlerin birbirlerine olan şiddeti en çok da çocukları etkiliyor. Masum yavrular anne ve baba arasında ezilip gidiyorlar.

Aile içi şiddet yanında toplumda özellikle “trafikte kaba-sabalık, saygısızlık, sabırsızlık ve öfke” almış başını gidiyor. Şiddet yalnız trafikte mi? Hayır. Mahallede, caddede, sokakta insanlar burnundan soluyarak yürüyorlar. Öfkeli ve hiddet dolu gözlerle aynı ortamda olmak büyük bir tehlike ve büyük bir tehdittir. “Allah (cc) masumlara, garibanlara ve zavallılara yardım eylesin.” Fitil gibi olmuş insanlar arasında yaşamak büyük bir bahtsızlıktır. “Allah korusun.”

İşte bu berbat ahval içerisinde, işte bu “plastik medeniyetinde, şiddet çağında” insanoğlu kurtuluşu arıyor, çareyi soruyor ve huzura susamış bir vaziyette hayata tutunmaya çalışıyor. 

Buraya kadar yazdıklarım berbat tablonun kendisi ve vahim durumun özetidir. Peki, bu halden nasıl çıkacağız? “Plastik medeniyeti ile şiddet çağına nasıl dur” diyerek, yeni bir medeniyet ile yeni bir çağı nasıl açacağız?

Bu sorunun cevabı elbette kısa değildir. Bu sorunun cevabı için sayfalar dolusu kitap yazılır. Benden kısa ve sade bir cevap istiyorsanız, bu hususta işte çözümüm:

Tüm Dünya’da “plastik medeniyeti ile şiddet çağından” kurtuluşun üç şartı var:

1-“Hüküm Allah’ındır” diyerek hüküm koyucu olarak yalnız Rabbi bilmek.

2- “Mülk Allah’ındır” diyerek kapitalizmi ve tüm beşeri ekonomik sistemleri reddetmek.

3-“Adalet ve hakkaniyeti” A’dan Z’ye ve tavandan tabana kadar her yerde tavizsiz uygulamak.

Bu üç kural ve bu üç ilke uygulandığında insanların keyiflerine göre çıkarttığı kanunlar değil, insanların fıtratına en uygun ilahi kanunlar yürürlüğe girer. İnsanların parasına ve gücüne güvenerek garibanları ezmeleri ve keyfi davranışları önlenir. Her yerde adalet ve hakkaniyet olursa herkes hakkına razı olur. Böylece herkes huzur ve güven içerisinde yaşar.

Ahmet SANDAL

 

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar

https://www.alexa.com/siteinfo